9668,36%1,33
38,81% 0,36
43,29% -0,25
3996,59% -0,90
6506,72% 0,56
TÜRKİYE,
KENDİ KİMLİĞİNDEN
VAZGEÇEMEZ ..!
TÜRK MİLLETİ TARİHİN AKIL MERKEZİDİR..!
Uluslararası siyasetçi ve iş insanı Çetin Ay, küresel dengelerin sarsıldığı bu dönemde Türk dünyasının kültürel ve stratejik bütünlüğüne dikkat çekerek, tarihî bir uyarıda bulundu.
Sayın Ay, Türkiye’nin tarih boyunca sadece sınırlarını değil, bir medeniyet aklını da taşıdığını vurgulayarak şunları kaydetti:
“Ankara’dan Bişkek’e kadar Türk dünyası birleşmelidir. Türk milleti kendi içinden doğan değerlerle büyür. Kimliğini başka kültürel yapılarla silikleştirme çabası tarih boyunca işe yaramamıştır, bundan sonra da yaramayacaktır.”
Ay, Türkiye’ye yönelik kültürel yönlendirmelerin artığını vurguladı ve şu net ifadeyi kullandı:
“Bizi, ümmetçilik adı altında başka kültürel havzalara zorlamak, ne inançla ne akılla bağdaşır. Bu milletin İslam’la kurduğu bağ; akıl, adalet ve vicdan temelindedir. Kimliğini inkâr eden milletlerin izzetle yaşadığı görülmemiştir. Biz Türk’üz ve bu kimlik bizim şerefimizdir.”
“Türkiye, Türk dünyasının yalnızca coğrafi değil, zihinsel ve ahlaki merkezidir. Organı olan değil, organlara yön veren bir millettir. Baş olmayı bırakıp başka bedenlerin kafası olmaya kalkmak, aklı başkasına teslim etmektir.”
Ay, açıklamasında hiçbir halkı hedef almadan, kimlik dayatmaları üzerinden yapılan örtük politikalara karşı uyardı:
“Bazı çevreler, Türk kimliğini söylemden silerek milletin ruhunu törpülemeye çalışıyor. ‘Türküm’ demeyi sorgulatan, aidiyetimizi itibarsızlaştıran bu anlayışa karşı susulamaz. Bu millet, kendi adını taşıyamayacak hale gelirse, kimseye adalet sunamaz.”
Son olarak Çetin Ay, Türk milletine yönelik tarihsel görev ve duruşu şu sözlerle noktaladı:
“Ben Türk’üm. Türk doğdum, Türk kalacağım, Türk olarak öleceğim. Bu söz ne ırkçılık içerir ne ayrımcılık. Bu, bir milletin kendine verdiği sözdür. Türk kimliği yok edilerek barış sağlanamaz, adalet kurulamaz, kardeşlik inşa edilemez.”
Bu açıklamalar, yalnızca siyasi bir duruş değil; aynı zamanda bir kültürel direniş çağrısı olarak da okunuyor. Türk dünyasında binlerce yıldır süre gelen bağların, dış etkilerle değil, kendi iç dinamikleriyle yeniden birleşmesi gerektiği vurgulanıyor.