9195,31%0,19
39,11% 0,04
44,21% 0,11
4151,10% 0,44
6639,29% -0,23
“Bazı savaşlar görünmezdir. En derini, insanın kendisiyle olanıdır.”
Röportaj: UBA Haber Merkezi
Her dönemin bir sesi olur…
Ama bazı dönemler vardır ki, sesi sessizliğin içinden gelir.
Bir toplum konuşur, bir millet susar; ama o sessizlikte biri çıkar ve yaşanmışlığı, acıyı, gerçeği kelimelere döker.
O sözler bağırmaz, haykırmaz…
Ama tam kalbe dokunur.
O anlarda ortaya çıkanlardan biridir Çetin Ay.
Bu kez ne ekonomik tablo, ne siyasal senaryo, ne de küresel analiz konuşuldu.
Konumuz “insan”dı.
Ve insanın, aynada gördüğü gerçek karşısında duyduğu derin ürpertiydi.
“Gün gelir, insan kendisiyle muhasebe yapmak zorunda kalır.
Ne bir rakip kalır geride, ne bir düşman.
Ve o anda başlar görünmez yumruklar… Kendinize atarsınız hepsini.”
Bu cümlelerde sadece bireysel değil, toplumsal bir iç hesaplaşmanın izleri var.
“İnsanın mahkemesi vicdanıdır.
Orada ne savcı vardır ne de avukat.
Cezayı da ödülü de yine kendiniz verirsiniz.
Sonra bir sessizlik başlar.
Savaş biter.
Yaşam devam eder… Ama eksik bir yerden.”
Çünkü insan bazen bir kırılma anında, bazen de durup bakışta kendiyle yüzleşir.
Ve bu yüzleşme, ne bir zaferdir ne de bir yenilgi.
Bir hatırlatmadır.
Unutulmuş bir benliğin, içten gelen sesiyle yeniden duyulmasıdır.
“Kendinizle barışırsınız bir süre.
Ama o barış uzun sürmez.
Çünkü insan, en çok kendiyle olan savaşlarında yara alır.
Ve bazı yaralar ne alkışla ne de başarıyla kapanır.”
Toplumun içinde birey çoğalır.
Ve her birey kendi içindeki sessizliğe teslim olduğunda,
millet aynasız kalır.
Bu, sadece kişisel değil; kolektif bir tehlikedir.
“Kendinizle olan barışı bozacak şeylerden uzak durun.
Ne alkışla beslenin, ne korkuyla yönetin.
Güç geçer, koltuklar eskir, unvanlar unutulur.
Geriye sadece kendiniz kalırsınız.
Ve o ‘kendiniz’, size sorar:
Bunca yoldan sonra sen hâlâ kim oldun?”
Bu soruyu dışarıdan biri sormaz.
Ne medya, ne kamuoyu, ne de çevre…
Bu soruyu gece başınızı yastığa koyduğunuzda, kendi sesiniz fısıldar.
Ve cevabını bulmak zordur.
Çünkü o soru, cevapsız bırakılmış bir geçmişin aynasıdır:
“Gerçekten sen misin gördüğün?”
“Eğer kendiyle yüzleşmeyen çoğalırsa, toplum aynasız kalır.
Ve aynasız toplumda yön bulan da, yöneten de, yönünü kaybeder.”
Bu sözlerin içinde ne sitem var ne isyan.
Ama çok derin bir farkındalık, sessiz bir uyarı ve belki de bir dua var.
“Diğer tüm mücadeleler, ancak insanın kendisiyle yaptığı o sessiz barıştan sonra anlam kazanır.”
Ve belki de bu yüzden en gerçek mücadele, dışarıdakiyle değil…
İçimizde susturduğumuz, unuttuğumuz o “biz”le yapılır.