10698,67%0,01
42,34% 0,08
49,15% 0,18
5539,08% 0,79
9215,88% 0,29
Her kentin kendine özgü bir dili bulunuyor. Sokaklarda, kahvelerde, pazarlarda ve evlerde şekillenen bu dil, yalnızca kelimelerden ibaret değil. Bakışlara, seslenişlere, esprilere ve lakaplara sinen bu dil, Çanakkale'de kelimelerle oynanarak yerelden evrensele taşınıyor. Vapur beklerken kurulan cümleler, sahilde edilen sohbetler veya sokak satıcılarının seslenişleri burada yeni kelimelere dönüşüyor.
Sergide yer alan kelimeler, yalnızca eğlenceli olmakla kalmıyor; aynı zamanda toplumsal belleği, kentin çok katmanlı yapısını, farklı kuşakların ortak mizahını ve özgün yaşam tarzını yansıtıyor. Kelimelerin yalnızca iletişim aracı değil, aynı zamanda kimlik, hafıza ve aidiyet olduğu vurgulanıyor. Kent Müzesi ve Arşivi, kelimelerin halkla iç içe geçmiş kültürel değerler olduğunu ve gelecek kuşaklara aktarılması gerektiğini belirtiyor.
Sergi, Çanakkale'nin sokaklarında dolaşan kelimeleri bir araya getirerek kentin ruhunu görünür kılmayı hedefliyor. Ziyaretçiler, kelimelerin ardındaki hikayeleri dinlemeye, Çanakkale'nin gündelik hayatına farklı bir gözle bakmaya ve kendi sözlerini bu sözlüğe eklemeye davet ediliyor. Serginin hazırlanmasına katkıda bulunan Özgül Keloğlu'na teşekkür ediliyor.
KENT LÜGATI:
Ağdırık: Dengesiz, eğik, bir yana devrik (yük)
"Eşek yan yan yörüyo, semeri ağdırık galmış."
Ağnanmak: Hayvanların yere boydan boya yatıp toza toprağa bulanması
"Sıpayı bostana kim saldı? Ağnanıp duru. Maksül yerlede."
Appacık: Tertemiz, bembeyaz
"Carşafları derede tokaçladım appacık oldu."
Aretlik: Yakın arkadaş, dost, ahretlik
"Aretlimlen gına yakındık."
Arık: Zayıf, sıska, cılız
"Sıpa arık zati, ne ezcek bostanı."
Avkalamak: Örselemek, hırpalamak, ansızın altına almak
"Kediyi avkalaman, cirbesini çıkadınız."
Ayink: Düğünlerde ya da başka zamanlarda yapılan eğlence
"Len bizim oğlan, devrisi gün Yenice'de ayink vamış."
Bea: Bir çeşit noktalama işareti
"Yeter bea. Napıyon bea? Hadi bea!"
Bici: Civciv
"Bicilere darı atıvedim."
Boduç: Küp
"Hele va valık bocutu kim gırdı?"
Büvelek: Sığırları rahatsız eden bir çeşit sinek
"Büvelek gibi öpem de öpem of bea!"
Büvet: Su birikintisi, gölcük, bataklık
"Te orda dereyi büvet etmişle, bizim tarlala hep gurak."
Caba: Bahşiş
"Civler köyü muhtarı Salaga'dan çalgıcılara caba."
Cacala: İnce dokunmuş kilim
"Fatmenge cacalayı gızken mi tokudun?"
Cimciklemek: Çimdiklemek
"Gız lâfı aazından gaçırınca anası gızıın golunu cimcikledi."
Cungu: Kümes hayvanlarının yavrusu, civciv
"Gurk davık hollukta cungulamış."
Çelermek: Sinirlenerek gözlerini açıp bağırmak
"Barenge gene dadalara çeleripduru."
Çepel: Toz, saman, yoz tohumlarla karışık hububat
"Nabayım beya, darının çepelini atleyyon."
Çıkı/Çıkın: Bohça
"Al çıkını kaçalım, Ayvacık yolları açık"
Dada: Bebek, bir aylıktan iki yaşına kadar olan çocuk
"Dadalaan uykusu geldi."
Dığan: Yağ tavası
"Kirbiti verive de dığanın altını yakam."
Dıngılmak: Yıkılmak, devrilmek, yuvarlanmak
"Saykı çok çalıştın da hemen dıngıldın."
Dizeme: Bahçe ve tarla kenarındaki parmaklık, çit
"Hosman Aganın düvesi dizemeyi yıkdı geçdi namıssız."
Dürü: Düğün hediyesi
"Ezine'ye gitcez de dürüye babıç, anteri, göynek alıp gelcez."
Encek/Enik: Kedi ve köpek yavrusu
"Toktur Beğ, dadalara enikleri afkalaman, kışkırman, anası dalar didim didim diğnetemedim."
Gandak: Yamaç bir tarlaya bırakılan suyun, toprağı götürmemesi için yapılan set
"Şu gandakın arkası, Yalçın kaya uçurum"
Gıdışım: Kardeşim
"Gıdışıııııım… Emme özelemişim ha."
Gobak: Topaç
"Ok ka uyunur mu vire! Gözleen gobak gobak olmuş."
Gödek: Lokma, yağlı ve kıymalı pide
"Fırına gödek attım çay guy da yiyem."
Gulü: Hindi
"Düyünde kaföre saçını yaptırmış bööle gulü gibi."
Haranı: Tencere
"İnge, haranıya papara doradım senin gızanna da yisin."
Havut: Semerlere doldurulan ot
"Deveyi havuduyla yutmak yani yasal olmayan yollardan büyük yarar sağlamak"
Here/Hire: Sincap
"Bizim gozları here çalıpduru."
Hışdınmak: Boş vermek, önem vermemek
"Alantiri söndür, hışdınma."
Hışır: Olmamış, ham meyve
"Depreş de hışırları düveleen önüne atıve."
Hinci/Hincik: Şimdi
"Hincik bordaydı."
Irgalamak: Sarsmak, sallamak
"Dadanın beşiini ırgalayı ve."
Kapçık: Meyve kabuğu
"Kapçıklardan evde kompost yapabilirsiniz."
Karamık: Saçma büyüklüğünde meyveleri olan dikenli bir bitki
"Dadanın garnı ağrıyo, karamık dolpa da kaynatam, içirem."
Keleter: İki kulplu küfe biçiminde büyük sepet
"Bubaa! Avluda bakraçlan gıyında keleter varıdı. Nettin enkini?"
Kemre: Gübre, tezek
"Aeliiiiiiii, gımılda küree al ge draktöre kemre atcez!"
Kostak: Çalımlı, iyi giyinmiş, güzel, yakışıklı
"Hinciki gençle arık oldu mu kendini kostak sanır."
Kötürge: Kaldıraç
"Bana bir kötürge verin, dünyayı yerinden oynatayım."
Künge: Toz, çöp, süprüntü
"Ah yavrıııııım, savol evle temelli künge olduydun."
Marama: Kadınların başlarına örttükleri dokuma bez
"Yöremizde gelenek olarak vefat eden evli bir kadınsa tabutunun üstüne marama örtülür."
Marı/Mare: Kadınlara özgü seslenme ünlemi
"Çanakkale'de samimi kızlar birbirlerine marı/mare derler"
Meci: Parasız iş gören yardımcı
"Böön meci, Iraz Abanın zeytinleni dopladı ben de meciye tokmak hamuru bişirdim."
Met: Çelik çomak oyunu ve bu oyunda kullanılan değnek
"Atış yapacak olan oyuncu çomağı çukura daldırıp metin altından vurarak havaya kaldırır"
Napan: Ne yapıyorsun?
"Napan? Nabayım, yaltomladan al da sefte yapam."
Sadıç: Yakın, candan arkadaş
"Yaz bunu, erkez erkezciin sadıcı olabilmez."
Söbü: Yumurta biçimi, oval
"Adi ordan düz dünyacı cayil, dünya söbü."
Susak: Sukabağından oyulmuş maşrapa
"Bizim susak kabakları avize olmuş, dünya paraya satılıyormuş."
Şılak: Işıklı, aydınlık, parlak
"Yeni gelinin bilezikle ta burdan bure gada şılak."
Terezlemek: Temizlemek
"Terezledim terezledim terezlenmedi."
Terlik: Yeldirme, yerli dokumadan yapılan giysi
"Nazlı, terlimi geti ge gonşuya geççem."
Tumbak: Karın
"Tumbaa topacık olmuş dadanın yidirme gali."
Uyuntu: Kişiliksiz, onun bunun ardına takılan, serseri
"Ayten uyuntuluk yapma, git yatakları yaz."
Yalık: Çiftleşme zamanı gelmiş köpek, kurt, çakal
"Yalık it kendi gibi fişirde(ği)ni bulmuş."
Yalım: Sanırım
"Açbakırı ocakta unuttuk yalım."
Yastaç: Üstünde hamur açılan, yemek yenilen tahta
"Bezeliri yastacın üstüne göre aç bakam."
Yelve: Boz renkli, uzun gagalı kuş veya kadınların giydiği şayak ceket
"Bu gumaştan gözel yelve olu."
Yovuz/Yavuz: Güzel, iyi, iyi huylu
"Yiyin bak yemişlemiz pek yavuz, almazsanız almayın helal olsun."
Yuka: İnce, sığ
"Beni bak, anterin yuka, üşüdürsün."
Zebil: Bakımsız, perişan, değerlendirilememe
"Eeeee… gocadık gali gelinlen elinde zebil olduk."